You are currently viewing Desen Nedir?

Desen Nedir?

Desen temelde teknik bir yöntem olarak ele alınmakta, duygusal süreci ve çağdaş sanat uygulamaların bir parçası olarak ifade olanakları ise yeterince incelenmemektedir. Bu nedenle çalışmada lisans döneminde teknik uygulamalar ile öğrencilere kazandırılmaya çalışılan çizim becerisi ve desen sağlamlığı yanında, duygusal yönü ve günümüzde farklı disiplinler ve yaratım etkinlikleri ile bağlantılı bir süreç sanatı olarak mekâna yayılması ele ÖZET Neolitik dönem mağara duvarları üzerindeki işaretlerden çağdaş sanata desen, temel bir sanatsal ifade olarak değerlendirilmiştir. Desenin bu temel niteliği boş kağıt yüzeyindeki yalınlığı ve spontanlığında ortaya çıkmaktadır.

Desen sanat tarihi boyunca resim için bir hazırlıktan bağımsız bir üsluba doğru değişmiştir. Aynı zamanda diğer malzemeler, resim ve mekanik ya da elektronik araçlarla üretilen imgelerle karışmıştır. Biz bir alanda var oluşumuzu desen yoluyla işaretleriz. Bu anlamda yaratıcı süreci yakalamanın en direk ve arabulucusuz yolu olmasından dolayı desen, kavramsal sanat uygulamalarında da kullanılmaktadır. Bizi mağara resimlerinden günümüze, insanlığın ortak geçmişi, algı ve tasarımları bakımından atalarımıza bağlamaktadır.

Desen ilk insanlardan beri dünya ve evren ile ilgili gerçeğimizde ortak bir diyalog ile şekillenen varoluşumuzu anlamlandırmanın en temel yollarından biri olmuştur. İmge yapımının en erken formu olarak bu diyalogun belki de hala gerçek nedenlerini anlamamakla birlikte, insanın varlığını devam ettirmek amacıyla oluşturulduğunu tahmin ediyoruz. “Picasso sanatı isteklerimiz kadar, öfkemize de şekil vererek gücü ele geçirmenin bir yolu, etrafımızdaki yabancı, düşmanca dünya ile bizim aramızda bir arabulucu olarak tasarlanan bir büyü formu olarak tarif eder. Tarihsel süreçte insanoğlunun eylemleriyle yaşamda bıraktığı tüm izler, daha geniş anlamda düşünüldüğünde bir işaretleme, dönüştürme ve kavramsallaştırma formuna dönüşmektedir. Günümüzde ise desen, plastik bir etkinlik olarak yaşamımızın her alanında, yaptığımız planlara ilişkin karalamalardan tutun da bir mekânda varlığımızın işaretlerini aktardığımız grafitilere kadar çevremizde genişleyen bir formda yayılmaktadır.

Özellikle 1960’larda çizginin, sembolik değeri önemsenmeksizin “soyut bir işaret” olarak ele alınmaya başlaması ile kavramsal sanatçılardan itibaren yeni sanatsal yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Çizginin soyut bir düşünce olarak radikal dönüşümünde desenin beyaz kâğıt yüzeyinden zaman ve mekâna yayıldığını izleriz. Güncel örneklerde desenin kapsamı, bir noktanın hareketinin galeri duvarları boyunca sürdürülmesi ya da bir dansçının sahnede dinamik çizgiler oluşturan hareketlerine kadar genişlemektedir. Desenin ne olduğu konusunda felsefi ve teorik tartışmaların alanı diğer yönden günümüze kadar biçimsel olmayan, direk, yalın, öznel ifadelerin alanı olmayı sürdürdüğü kadar, kişisel bir ifade ya da biçimsel arılığın söz konusu olmadığı postmodernizmin birbiri içine geçen sanat formlarında da sürmektedir.

1960’dan günümüze değişen yeni bir sanat dili, sanat eserinin biricikliği kendini ifade, öznellik gibi kavramlar ve orijinalliğin kayboluşu arasındaki gerilimi sorgulamaktadır. Postmodern alegori olarak belirtilen eklektik yapıdaki bu sanatsal üslup, günümüzde çok katmanlı bir sistem içerisinde elemanların birbirlerine göre okunabildiği eklektik bir düzenlemeye indirgenmiştir. Desende teknik ile ilgili olarak baskı, kolaj, kopyalama kadar geleneksel olarak deseni oluşturan sulu boya, mürekkep gibi malzemelerin bir sentezle birleşimi Bernice Rose’a göre yalnızca modernist ikonografinin yeniden düzenlenmesini değil, değiştiğini belirtmektedir. Bu yeni ikonografide üslubun üslup yoluyla okunabilmesi ve orijinal metin olarak hizmet eden modernizm bünyesinde geçmişin hatırlanması sanatın bu yeni dili ile bütünleşmektedir.

Leave a Reply